Bazen insanın canı sıkılır. Öyle bomboş otururken “bi’ slot çevireyim” dersin. O an karşına 40 Super Hot çıkarsa… geçmiş olsun kardeşim, bir bakmışsın saatler geçmiş. Çünkü bu oyun öyle alengirli, cafcaflı değil. Düz ama net. Anlaması kolay, oynarken yorulmuyorsun, bir de üstüne mis gibi kazanıyorsun.
İlk ne zaman tanıştım bu güzellikle? Tabii ki Slotter sayesinde. Sitede şöyle bir dolanırken gördüm “40 Super Hot” yazıyor, altında 40 çizgi. Dedim “bu kadar çizgide illa bir şey düşer be.” Ve düştü. O an dedim “tamam bu iş bende.”
Bu oyunun tarzı çok net. Klasik meyve temalı ama eski kafa değil. Makaralar dönüyor, meyveler patır patır düşüyor. Portakal, kiraz, üzüm… hepsi yerinde. Hele şu yedi rakamı var ya, geldi mi ekran bir titriyor sanki. Gönlümüzün sembolü resmen.
Oyunda wild sembolü dört yapraklı yonca, scatter da yıldız. Ne güzel düşünmüşler. Yonca gelince her şeyle birleşiyor, yıldız denk geldiyse zaten gökyüzü aydınlanıyor. Hele üç beş tane gelince bonus mu bonus, kazançlar uçuşuyor.
İşte o an anlıyorsun ki, 40 Super Hot aslında çok da sade değilmiş. Makaraların sade görünüşünün altında gizli gizli patlamaya hazır potansiyel yatıyor. Ve bu potansiyeli tetikleyen yer neresi? Elbette Slotter. Hızlı açılıyor, donmuyor, çevirdin mi pürüzsüz.
Şimdi dürüst olalım. Bu oyunu başka yerlerde de oynayabilirsin ama Slotter’daki performans bir başka. Çünkü oyun akıyor. Takılma yok, “oyun yüklenemedi” saçmalığı yok. Hemen aç, hemen çevir, hemen kazan. Kaybettiğinde bile sinir bozmuyor çünkü biliyorsun ki sistem çalışıyor.
Bir de arayüz var, kullanıcı dostu. “Nereye tıklasam?” diye panik yapmıyorsun. Oyunları kategorilere ayırmışlar, bonusları ön plana koymuşlar, yeni oyunları süslemişler. 40 Super Hot gibi klasik ama kazançlı bir oyunu bile o kadar şık sunuyorlar ki… insan kendini Las Vegas’ta zannediyor.
Oynarken bir de minik minik sürprizler geliyor. Günlük bonuslar, özel etkinlikler… “Slotter’a giren boş dönmez” lafı boşa değilmiş.
40 Super Hot benim için sadece bir oyun değil. Kafam doluyken, canım sıkkınken, umut ararken dönüp döndürdüğüm bir kaçış noktası. Her meyvede başka bir hayal. Bazen şans geliyor, bazen bir çilek düşüyor ama hep bir şey oluyor. O makaralar dönerken içim rahatlıyor.
Slotter sayesinde bu oyunu güvenle oynuyorum. Kazandığımda seviniyorum, kaybettiğimde “bir dahaki turda” diyorum. Yani oyun insanı aşağı çekmiyor, aksine yüreklendiriyor.
Ve belki de… hayat tam da böyle bir şey. 40 çizgi, yüzlerce ihtimal. Dönüyor, dönüyor, sonunda doğru yerde duruyor. Yeter ki çevirmekten vazgeçme.
Fire Strike Daha adıyla bile insanın içini ısıtıyor. Slotter ’da karşıma çıktığında “Yine mi alevli…
Versailles Gold ilk duyunca aklına geliyor değil mi o ihtişamlı saray, Louis amca, abartılı peruklar?…
Oğlum bu ne hız, bu ne gürültü! Daha makine çalışmadan kazan çınlamaya başlıyor. Money Train…
Blue Heart adı bile farklı. “Mavi kalp mi olurmuş?” dedim ilk duyduğumda. Kalp dediğin ya…
Action Money Adını duydum, dedim “Bu ne? Film mi, dizi mi?” Değilmiş. Bildiğin slot oyunuymuş.…
Yine düştük eski Mısır sokaklarına. Piramit desen var, Kleopatra desen hayalet gibi her yerdedir diye…